DİĞER
"Yazarın toplumu kutuplaştıracak olmayı hiç umursamadan kurduğu faşist dil, bir yandan olup biten her şeyi mizojiniye varan sığ bir cinsel anlatıya bağlayabilecek kadar çiğ, diğer yandan Fransa’nın içinde bulunduğu politik sıkışmışlığı açıkça ortaya koymasıyla son derece düşündürücü."
"Foa’nın araştırmaları, katliama katılanların kendilerini bir hevesle bir gecede katil bulmadıklarını, aksine, bu katillerin kullandıkları tekniklerin ve hünerlerin Protestanlara karşı on yıllık bir zulüm ve şiddete dayandığını gösterir. Bundan önceki katliamlar neredeyse 'pratik yapmayı' mümkün kılmış, Saint-Barthélemy on yıllık şiddetin doruk noktasını oluşturmuştur."
"Bert Foucault'nun sosyal bilimlerle ilişkisinde saptadığı dört izleği dört alt başlıkta açıklamış: Tarihin Eleştirisi ve Radikal Kuşkuculuk, Söylem Analizi ve Söylemsel 'Pratikler', Bilgi/İktidar Hipotezi ve Alan Çalışması Yapan Bir Felsefe."
"Türkçede Denemeler diye bilinen kitap aslında Sabahattin Eyüboğlu’nun kendi beğenisine göre seçip çevirdiği bölümlerden başkası değildi. Söz konusu seçki/çeviri, kendine göreliği göz önüne alındığında adeta Montaigne’in yapıtından apayrı bir kitaptı ve Denemeler’in bütününü kavramamız için yeterli değildi."
"Peki, neden bu insanlar astlarına karşı aslan kesilip üstlerine karşı süt dökmüş kişi olurlar? Hayatla bağını sadece güçle kuran, ondan taltif aldığı zaman mutlu olan, muktedirin emrettiğini sorgusuz sualsiz şiddete varan arzuyla yapan bir kişinin motivasyonu nedir? Biat ettiği güçle hemhal olmak mı, o gücü temsil etmek mi, gücü ele geçirmek mi?"
"Öznenin Yorumbilgisi'nde kendilik kaygısı, insanların etine saplanması, varoluşlarına nüfuz etmesi gereken bir iğne; bir huzursuzluk ilkesi, bir hareket ilkesi, varoluş boyunca sürekli endişe veren bir ilke olarak açıklanır. Bu ilke, Foucault’ya göre ahlaki rasyonalite ilkesine hakikaten bağlı kalmak isteyecek her faal yaşam içinde, her rasyonel davranışın ilkesi haline gelmiştir. Çünkü bizim modern özne olma kipimizi ilgilendirir. Dolayısıyla yürürlüğe konan, Foucault’nun arkaik yapılarda keşfettiği bir yenilik imkânıdır."
Dürrenmatt’ın modası neden geçmiyor? Çünkü eserlerinde işlediği ana tema hep ölüm ve iktidar. Bu kadar evrensel ve varoluşçu bir ana temanın kullanım süresi, raf ömrü yok. 1950’lerde yazdıkları, bugün için belki daha da geçerli. Eserleri bu tema nedeniyle sanki mizahmış gibi görünse de aslında trajik.
Düşünce ve sanat bize ne yapar? Cüret kazandırır. Baktığını görmeye ve doğruyu söylemeye. Bugün bu çürümenin içinde yapabileceğimiz budur.
Kaspar, konuşabildikçe içine çekildiği söylemlerin dümen suyunda çatlaklar oluşturabilecek, egemen dilin tutturduğu seyri baltalayarak ona zikzaklar çizdirebilecek midir?
Michel Onfray'in Gerçekleşmeyen Gerçeklik: Don Kişot İlkesi ve Jale Parla'nın 45 yıl boyunca verdiği derslerin bir ürünü olan Don Kişot: Yorum, Bağlam, Kuram kitaplarıyla "Donkişotluk" kavramı mercek altında...
Travma yaşamış bir belleğin hatırlattıkları ile yalnızca anılara dönüşen bir belleğin hatırlattıkları pek tabii ki aynı olmaz. Acıyı hatırlamak için önce unutmak gerekiyor, unutmak için de yaşamak...
Yaban Yaşam, bizi yeniden yerküreye dokunmaya çağırıyor. George Monbiot, bu muhteşem yaradılışın “olağan mucizelerine” dikkatimizi çekerek bu sonsuz devinimde etkin bir rol oynamamız gerektiğini hatırlatıyor
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.